PEYGAMBER SÜNNETİNE TABİ OLMUŞ ANNE BABALARA
 
       Hiç şüphesiz ALLAH, müminlerden karşılığında onlara cenneti vermek, üzere canlarını ve mallarını satın almıştır. (tövbe suresi 111) Allah (c.c.)'in rahmeti, seni her an hakikatini bulmaya yönlendirmekte, bundan alıkoyanları senden almakta! Nefsine ağır geldi diye nimeti geri çevirme! Kayıplar, yüzünü O'na çevirmen içindir".
    
       Yürekleri yaralı, yürekleri acılı peygamber sünnetine tabi olan anne ve babalar sizler evlatlarınızı geçici bir süre için kaybettiniz, çok daha güzel, çok daha gümrah, çok daha mesut günlerde inşallah onlarla birlikte olacaksınız. Biz buralı değiliz, imtihanı ilahinin bir göstergesi olarak biz dünyaya gönderildik. Çok özel bir unvanla gönderildik, bizi gönderen makam dedi ki Siz yeryüzünde adaleti hakim kılacak halifelersiniz. Diğer canlılardan farklı bir takım hususiyetlerle geldik, biz düşünebiliyoruz, ağlayabiliriz, idrak edebiliyoruz, sahiplenebiliyoruz veya üzülebiliyoruz, belki de en önemlisi unutabiliyoruz. İnsan küçük alemdar yaradılış sırrımızın arkasında birtakım kabiliyetler ve sırlarla yaratılan bizler diğer yaratılanlardan farklı olan bizler kainatta diğerlerinin imtihan olduğu sırlarla değil, daha özel, daha spesiyal, daha spesifik sırlarla imtihan olunacağız. Allah Resulü Efendimiz gurbette olduğumuzu söylüyor.

      Biz dünyalı değiliz, aslında biz taşralıyız ama merkeze dünyayı aldığımızdan beri biz kendimizi buralı gibi hissetmeye başladık. Kainatta her şey elini kaldırıyor, kainatta içinde ruh olan, can olan her şey ben gidiyorum diyor fakat her gidiş bizde daha büyük azap, daha büyük eziyet ve acı meydana getiriyor. Sanki bu dünyaya gitmemek üzere gelmişiz gibi, her gidenin ardından ağıt yakıyoruz. İyi de can biz buraya gitmek için gelmedik mi? Eğer gitmeyecek olsaydık kainatın alemdarları olan Allahu Teala'nın yeryüzünde mihmandarları olan peygamberler gitmezdi, gitmeyecek olsaydı Ahsen'i nas olan Hz. Muhammet gitmezdi. Dünya toprağının özelliği bu, gelen gidecek burası bir terminal bir turnike yanımızda olan şeyler yarın kaybedebileceğimiz şeyler, ne kadar bizimdir. Dostlar kardeşlerim bütün ulvi gayeler birtakım mahrumiyet, çile ve ızdırabın gölgesinde bayraklaşır, hiçbir büyük hakikat ve güce sıkıntı görmeden ve bir kısım mahrumiyetlere katlanılmadan elde edilmemiştir.

            Hz. Eyüp (AS) bir sabır kahramanı mal-mülk evlat sahibiyken malı-mülkü sıhhati oğulları elinden alındı ama Hz. Eyüp (AS) sabredenlerden oldu. Son peygamber de babaydı babasını hiç görmeyen babaydı, dünyaya yetim olarak gelen bir baba. Ama o baba olmuştu, Hz. Fatma'nın dışında evlatlarının hepsinin vefatını görmüştü.
 

 

Hak şerleri hay reyler
Zannetme ki gayr eyler
Arif anı seyreyler
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler

 

         Sizler apoleti kabarık Peygamber yolunun yoldaşlarısınız, sizler has imtihanların muhatabı, has bahçelerin muhatabısınız. Rabbim yüreğinizi gül zar eylesin, genişletsin, acınızı hafifletsin. Dostlar her imtihanın içinde bir mükafat gizlidir. Rab Teala hazretleri alınca vermek için alırmış, bugün sizden alınan evlatlarınız Rabbinizin size sayısını - kerratını bilmemiş olduğunuz bir şekilde verecek olduğu nimetlerin habercisidir, işaretçisidir. Onun için sizden niyazımdır yüreklerimizi üst-üste koyalım, bu gün yürek sancılarımızı, yürek acılarımızı Rabbe karşı halis bir şekilde yapacağımız kulluğun mayası kılalım. Şeytanın üzerimizde ilka etmiş olduğu fücre dur diyelim inşallah.

         Peki bu çocuklar neyi kaybetti, biz gelsin istiyoruz. Ama giden çocuklara sorsak gelmek isterler mi? Hep denilir ya doğduğunuzda siz ağlamaktayken herkes gülüyordu, öyle yaşayın ki öldüğünüzde herkes ağlamaktayken siz gülünüz.Mekan değiştiren kardeşlerimizin hepsi yeşil kanatlı cennet kuşlarıdır. Bilin ki bunlar özge semaların torpillileridir."Dünyada rahat yoktur, dünya müminin zindanı kafirin ise cennetidir".Ne gelenin gelişi, ne gidenin gidişi bizi yıkmamalı. Hapishane temasının işlendiği uçurtmayı vurmasınlar filmindeki o çocuk son derece sıkıntılı bir ortamda bulunuyor, ülkenin başbakanı, cumhurbaşkanı geliyor anneye ya da babaya; bu yavruyu bana verin ona yaşayabileceği en güzel ortamı, koşulları sunacağım, anne ya da baba çocuğu sabır ve yürek rahatlığı ile tekrar buluşacakları zamana kadar o çocuğu göndermekle çocuğa iyilik yapmış olur.

          Hz. Rümeysa ile Hz. Ebu Talha birlikte mesut bir hayat yaşıyorlardı. Evliliğin üzerinden bir yıl geçtiğinde bir oğulları dünyaya geldi. İsmini Ebu Umeyr koydular ve bu yavru evin içini neşe ve sevince boğuyordu. Peygamber Efendimiz bu evi ziyarete geldiğinde Ümeyir'i kucağına alıyor, seviyor onunla şakalaşıyordu. Günler böylece akıp gidiyordu. Fakat bu hayat dolu çocuk bir gün hastalandı. Ebeveynleri ne kadar uğraştılarsa da derdine şifa bulamadılar. Çünkü Cenabı Hak, bu yavruyu dünya zindanından cennet bahçelerine almak istemişti, öyleyse buna çare bulmak mümkün değildi. Nitekim birkaç gün sonra da vefat etti. O sırada babası evde yoktu. Ebu Talha eve her gelişinde oğlunu sorardı. Rümeysa bunu biliyordu fakat hiç telaşa kapılmadı. Sanki mütevekkil ve sakin hali telaşına engeldi. Kadere teslimiyeti tamdı. Sadece "Sabır ver Yarabbi, sen sabır ver." diyordu. Kaderden gelen her türlü musibete gönül hoşluğu ile razı olurdu. Çocuğun, anne-babaya bir emaneti olduğu ve bunu istediği zaman geri alabileceğine dair inancı tamdı. Ölüye feryat edip ağlamayacağına dair Resulullah' a söz vermişti. Hayatı boyunca bu sözüne sadık kalmaya kararlıydı. Bu düşüncelerle çocuğu yıkadı ve kefenledi. Bir kenara yatırdı. Evdekileri de, babasına oğlunun öldüğünü kendisi söylemedikçe hiç birinin söylememesi için tembih etti.Biraz sonra eve gelen Ebu Talha oğlunun durumunu öğrenmek istedi. Ortalıkta göremeyince nerde olduğunu merak etmişti. Hz. Rümeysa, oğlunun ölüm haberini birden bire vermek istemiyordu. Gönlü buna razı olmazdı. Biraz rahatlamış ve ızdırabı dinmiş olacak ki "Uyudu" dedi. Sonra da unutturmak için daha önce hazırlamış olduğu yemeği eşinin önüne getirdi. Talha, gerek Hz. Rümeysa'nın sözünden gerek onun telaşsız halinden çocuğun gerçekten iyileştiğini zannetti. Birlikte yemek yediler. Uzun uzun sohbet ettiler. Hz. Rümeysa artık beyine acı haberi vermek istiyordu. Ancak birden bire, oğlun vefat etti, diyemezdi. Onun için şöyle bir yol takip etti:
"Ey Ebu Talha, falanca aileyi gördün mü? Kullanmaları için verdiğim emaneti geri almaya gittiğimde ağırlarına geldi vermek istemediler." dedi. Ebu Talha: "Öyle şey olur mu? Hiçte iyi yapmamışlar." cevabını verdi.

        Hz. Rümeysa, söylemek istediği şey için kocasını böylece hazırladıktan sonra asıl meseleye geçti: "Ey Ebu Talha işte o filancalar sensin, oğlunda senin yanında Allah'ın bir emaneti idi. Onu geri aldı." dedi. Ebu Talha birden şaşırdı. Fakat söyleyecek bir şeyde bulamadı. Kadere razı ve teslim olduğunu gösterdi ve çocuğu defnettiler. Ebu Talha ertesi gün, Peygamberimize gitti, durumu haber verdi. Peygamberimiz onlar için "Bu geceyi hakkınızda hayırlı eylesin." diye duada bulundu.

       Rümeysa bu dünyayı çok iyi tanırdı. Ona asla güvenmezdi. Dünyadan çıkmadan kalbinden sevgisini çıkardı.Ona sorsanız dünya haraptı, şerbetleri serap, nimetleri zehirli, sefaları kederliydi. Fani olanı verdi, baki olanı aldı. Bedeniyle dünyada oldu, kalbiyle ahreti buldu. Çok sıkıntı yaşadı lakin buna asla üzülmedi. O derdini sevdi, nefsini tanıdı, rabbini buldu. O ömrünün her anında İslam için ne yapabilirim endişesiyle yaşadı. Bu mesuliyeti daima omuzlarında hissetti. Yüreğinde, eline iğne batan müminin acısını hissetti. Ümmeti Muhammedi evlatları gibi seviyor, üzerlerine bir anne şefkati ile titriyordu. Onu dinlemek uğruna, çocuğunun cesedini tebessüm ile kucaklayacak derecede, Peygamber Efendimize şevksiz, şüphesiz tabi idi. İşte itaat denilen şey bu olsa gerek.

      Peygamber Efendimiz anlatıyor: "Rüyamda, cennete girdim. Bir de baktım Ebu Talha'nın hanımı Rümeysa oradaydı."

        Bu ne güzel bir müjdeydi, Yarabbi bu ne büyük şerefti.

         Ben bir sabır kahramanı gördüm, bir yiğitler yiğidi gördüm 21. yüzyılda bir Hz. Rümeysa gördüm. Bir minibüs kaza yapmış durduk, içinden bir hanımefendi indi kucağında bir aslan parçası vardı, şakağından hafif kan sızıyordu, baba içerde baygın Allah'ım sana hamdü senalar olsun bu yiğide dokuz sene annelik yapmayı bana nasip ettin.Sorarım size kim kıymetlidir Allah indinde, alın bakalım bu annenin samimiyetini, değer biçin bu kadına. Ölümle yavrunuzun bedenini kaybettiniz o çocuk ruhen sizinle, sizin yanınızda ne deniyor bu yavrulara "CENNET ÇOCUKLARI" Allah-u Teala tüm kemal ismiyle onları kuşattı.
 
      Çocuğu ölen bir hanımefendi hocam bebem üşür mü, onu toprağa gömdük üşür mü? bacım dedim evine bir konuk gelse onu soğuk bir damda yatırır mısın, estağfurullah dedi, peki dedim; sen senin gibi birine hürmet ve ihtimam gösterirken saltanatında, servetinde, kudretinde hiç bir sınır olmayan Allahu Teala Cennet kuşlarını elleri koynunda kor mu?

      Güzel kardeşlerim, can kardeşlerim, giden bir ise dönen niçin binler hükmünde olmasın. Kura'n-ı Kerim'de çok net bir şekilde şunu okuyoruz; çocukların ikaba muhatap olmayacaklarını, hesaba tutulmayacaklarını, onlar için bir sorgu ve sualin olmayacağını görüyoruz. Şunu da biliyoruz; Rabbimizin kerim, şafi, gani esmasını biliyoruz, Rabbimizin mazlumlara karşı merhametini bilmemiz mümkün değil. Dostlar o yavrular Allah'ın izniyle cennetteler, cennetliklerin taleplerinin kabul edileceği noktasında bir muradı-ı ilahi var, önemli olan o yavrular cennette de biz cennete gidebilecek miyiz? biz gelenin gelişine muştularla, muhabbetlerle bakmıyoruz da gidenin gidişine ağıtlar yakıp ta, yolun şeref ve namusunu kirletmeye kalkıyoruz. Dostlar ne getirdik, neye sahiptik insan imtihandır insanın olduğu yerde imtihan hep olacaktır. Ben yürek goncalarını kaybeden kardeşlerimin önünde boynumu büküyorum ve sizler için niyazda bulunuyorum.

         Allahtan niyazım Rabbim sizlerin üzerine sabrı cemil versin, gözlerinizdeki ve gönüllerinizdeki perdeleri kaldırsın ve Rabbim inşallah sevgililer sevgilisi olan efendimiz hazretlerine ve bu dünyadaki yitikleriniz olan Cennet kuşu olan yavrularınıza, mekanların en güzeli olan selam yurdu olan cennette kavuşmayı nasip eylesin ve size cenneti kazanacak amelleri işletsin
                                                                                                          Allaha emanet olun...Ahmet NECİP