MELİKE GİZEM’İMİZİN KAPLICA HAVUZUNDAKİ VEDASI

 

 

Merhaba Dostlar;

Bundan uzun bir süre önce kendime bir blog (web sitesi) açmıştım. (www.aykara58.blogcu.com) bu siteye hoşuma giden beğendiğim şiirleri, yazıları atarak bir uğraş vermeye çalışıyordum. Ne zamanki kızımız Melike Gizem’i son yolculuğuna uğurladık. Ondan sonra bloğuma kızımın resimlerini attım ve artık yeni bir ekleme yapmıyorum.

 

Bir gün nasıl oldu siteme nasıl ulaştı bilemiyorum. Perihan USTA isminde bir hanımefendi bana iletişim adresimden mail atmış kendiside çocuğunu Hak’ka teslim ettiğini beyanla, bana yazmış olduğu kitabını göndermek istediğini bildirmişti. Bu haber beni gerçekten çok mutlu etmişti. Hemen Perihan hanıma bir cevap yazdım. Memnuniyetimi dile getirerek adresimi yolladım. Sağ olsunlar kısa süre sonra Göçmen kuşlar adlı kitabını bana kargo ile hiçbir ücret talep etmeden yollamış. Kitabı büyük bir ilgiyle okudum ve bende kendi yaşadıklarımızı sizlerle paylaşmaya karar verdim.

 

Sevgili Göçmen Kuşlar ailesinin üyeleri,

 

Aslında Melike Hak’ka teslim ettiğimiz ilk yavrumuz değildi. Bu güne kadar Cenabı Allah bize beş çocuk nasip etti. Birinci çocuğumuz Ahmet (adını vefatından sonra gıyabında koyduk ki belli olsun ahirette çağıracağımız bir ismi olsun) doğumundan sonra 1-2 dakika yaşamış. Yaşamış diyorum çünkü o dönemde ben henüz 22 yaşındaydım, 21 yaşımda 15 yaşında olan eşimle evlenmiştim. Bir yıl sonra çocuğumuz dünyaya gelmişti.

 

Bir çoğunuz bilirsiniz Anadolu da bazı gelenekler vardır. Büyüklerin yanında size söz hakkı düşmez. Bizde anne babamızın önüne geçemedik. Eşim hastanedeyken ben babama ait işyerindeydim. Eşimle annem babam ilgileniyordu. Belki bu anlattıklarım küçük ayrıntı olabilir ama yazımın sonunda değineceğim hususlar ne demek istediğimi umut ediyorum daha iyi açacaktır. Sonuçta Ahmed’imizi hiç görmeden hastanede bıraktık hastane defnetti. O zaman çok fazla üzülmemiştim, çocuk sevgisi nedir görmemiştik.

 

Daha sonra 1987 de 2. çocuğumuz Mesut, 1989 da 3. çocuğumuz Hilal, 1991 de 4. çocuğumuz Habibe ve 10 yıl aradan sonra 24 Nisan 2001 tarihinde 5. çocuğumuz Melike Gizem dünyaya gözlerini açtı.

 

Biraz önce değindiğim Anadolu’daki örf ve adetlerden dolayı özellikle ben Melikemiz dünyaya gelene kadar çocuk sevgisi nedir yaşayamadım. İlk dört çocuğumuzun sevilecek kucaklanacakları dönemde ailemle aynı evde yaşıyorduk, anne babanın yanında çocuk sevmek bizde çok ayıp sayılırdı. Bundan dolayı çocuklarımızı doyasıya sevememiştim. Yine aynı dönemlerde gençliğinde vermiş olduğu bazı boş işler peşinde koşmamız, sabah erken evden işe, işten çıktıktan sonra geç saatlere kadar başka yerlerde zaman harcayıp geç saatlerde evimize geldiğimizde ise çocuklarımızın uyumuş olması onlara gerekli ilgiyi göstermediğimde benim yanlışlarım. Bu nedenle özellikle bu yazımı okuyan herkesten ricam eğer sizlerde de böyle adetler varsa lütfen kaldırın. Bırakın çocuklarınız yavrularını doyasıya sevsin. Son yıllarda bizde kalktı bu adetler. Şimdiki gençler daha rahat bu konuda.

 

Cenabı Hak belki benim bu eksikliğimi ve pişmanlıklarımı bildiği için bize Melikemizi 24 Nisan 2001 tarihinde bağışladı emanet etti. Allah biliyor hiçbir çocuğumun doğumu öncesi oğlum olsun kızım olsun diye düşünmedim. Tek dileğim oldu hayırlısı olsun. Ancak Melikemizde içimden hep geçmişti 2 kızımız 1 oğlumuz var bir oğlumuz daha olsa diye. Mesut’un ilerde destekçisi olsun istemiştik. Ama Allah’ım bizlere dünyalar tatlısı bir kız nasip etti.

 

İçimden erkek geçmiş olmasına rağmen Allah’ıma hep şükrettim. Sağlıklı bir melek emanet ettiği için. Ailecek çok sevindik çok mutlu olduk evimize yeni bir kısmet geldi diye.

Melikemiz henüz bir yaşlarındayken idrar yolları iltihaplanmasından dolayı on gün yoğun bakımda kaldığında öldü ölecek diye büyük bir üzüntü yaşarken Rabbim onu tekrar bize bağışladı iyileşti son nefesine kadar çok sağlıklı bir yaşam sürdü.

 

Bebeğimizin sağ ayak bileğinin hemen üstünde doğuştan bir beni (leke) vardı. Doktorlar 17-18 yaşına geldiğinde aldırabileceğimizi söylemişlerdi. Canım kızımın tek rahatsızlığı buydu çünkü son yıllarında o lekeden (benden) bazen utanıyordu. Çorapsız lekenin görüneceği şekilde bir yere çıkmıyordu. Benin üzerindeki kıllar uzadıkça rahatsız oluyor bazen bizden habersiz kılları makasla kesiyordu.

 

Canım kızım henüz sekiz yaşından 3 ay almıştı. 27 Temmuz 2008 tarihinde yani bu yazıyı kaleme aldığımdan 4 ay önce Sivas’ta Sivas Belediyesinin işletmekte olduğu Sıcak Çermik (kaplıca) havuzunda boğulması sonucunda gerçek sahibine teslim ettik. Sivas’ta üç tane kaplıca vardır (Sıcak Çermik, Soğuk Çermik ve Balıklı Çermik) Ben sıcak çermiği sevmediğim için genelde soğuk çermiğe pikniğe giderdik. Orada çocuklar havuza giderlerdi bende mangal vs. hazırlıkları yapardım.

 

Yine bir Cumartesi akşamı evde otururken çocuklar Pazar günü çermiğe gidelim diye ısrar ettiler. Bende Soğuk çermiğe giderim demiştim. Canım kızım hiç unutamam yeşil bir gece elbisesiyle koltuğun üzerine çıkmış gece saat 11-12 sıralarında baba ne olursun sıcak çermiğe gidelim, ben soğuk çermikte üşüyorum, titriyorum diye yalvardı. (sıcak çermiğin suyu çok sıcak, soğuğunki ise soğuktur)

 

Ertesi gün oldu ben sabah evden erken çıktım. Bir Sivil Toplum örgütünde başkanlık yapmam nedeniyle büromuza gittim. Öğleden sonra evi aradım ve hazırlanmalarını istedim. Evde kızım yine annesine, ablalarına, babama söyleyin sıcak çermiğe gidelim diye yalvarmış. Ben eve geldiğimde yine ısrar etti ama bende inatla soğuk çermiğe gideceğim dedim. Her iki çermikte bir birine ters istikamette. O günde bir akrabanın düğünü vardı hediyesini verememiştik. Akrabanın evi de sıcak çermik güzergahındaydı. Bu nedenle tamam sıcak çermiğe gidelim hem de hediyeyi bırakalım dedim ve saat 15.30 gibi sıcak çermikte olduk.

 

        Oğlum askerde olduğu için eşim ve üç kızım bayanlara özel havuza gittiler. Bende her zamanki gibi mangal hazırlığına başlamıştım. Aradan yarım saat geçti bir ambulans sireni acı acı çalıyor. Nerden bilebilirdim ki kızım için sirenlerin çaldığını. Ambulans sesi kesildikten hemen sonra telefonum çaldı kızım Habibe ağlayarak baba Melike havuza düştü annem ambulansla beraber gitti dedi. Hemen havuza koştum kızlarım Hilal ve Habibe’yi alarak ambulansın peşinden Sivas’a kendi arabamla hareket ettik. (Çermik Sivas’a 30 Km mesafede)

 

            Yol boyunca da neler olduğunu nasıl olduğunu kızlarımdan öğrenmeye çalıştım. Henüz havuza giriyorlar kızımız çok hareketli olduğu için hemen elbiselerini çıkarıyor. Annesine tuvalete gitmek istediğini söylüyor, eşimde tuvaleti gösteriyor ve onlarda havuza girmek için hazırlık yapıyorlar. Melike’de tuvaletten gelip mayosunu giyecek diye bekliyorlar. Gelmeyince büyük kızım Hilal tuvalete bakıyor Melike yok, annesine söylüyor. Eşim havuzda arıyor bulamıyor. Tekrar elbisesini giyip dışarı çıkıp arıyor bulamıyor. Bu arada kızlarımda ayakları ile havuzun içinde aramaya başlıyorlar. (Hiç ihtimal vermeseler de bir umut) Bu arada 11-12 yaşlarında bir çocuk burada bir ayak var diye bağırınca kızım Hilal hemen suya dalıyor ve yavrumuzu çıkarıyor. Suya nasıl girdi tuvalete gitti mi gitmedi mi bilen yok. Sudan çıkarılınca orada bulunan bir eczacı bayan ilk müdahaleyi yapıyor. O sırada kızımız yaşıyormuş. Ama Sivas’a gelene kadar ambulansta doktor olmadığı için yolda vefat ediyor. Tabi bunların hepsi birer sebep vakti geldi o nefes o yolda bitecekti ve bitti.

 

Yolda 112yi 155 i arayarak ambulansın hangi hastaneye gittiğini sordum ama bilgi alamadık. Yol üzerinde en yakın hastane sigorta olduğu için ilk oraya gittim. Eşim acilin önünde ağlıyor dua ediyor. Önce eşimin yanına gittim onu teselli etmeye çalıştım. Sonra acil servisin kapısında bir saat kadar bekledik bir şey söylemiyor. Çıldıracağım ama belli etmemeye çalışıyorum. Bu arada ailelerimize haber vermiştik. Oraya gelen ağabeyimin bir tanıdığı çıktı ona sormuş kızımızın nefes aldığını söylemiş umutlandık sevindik. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra Doktor beni acil servise sesledi. Önce bir rahatsızlığım olup olmadığını sordu, beni bir sedye üzerine oturttu ve tüm çabalarımıza rağmen kurtaramadık kızınız yolda vefat etmiş başınız sağ olsun dedi.

 

1-2 dakika bekledikten sonra kızımı görmek istedim. Yanına gittim canım yavrum ağzında köpükler mosmor olmuş sarıldım öptüm. Daha sonra oradaki çalışanlar bir müşterek arkadaşıma söylemişler orada annene ne diyeceğim diye ağlamışım. İçerde fazla kalmadım dışarı çıktım eşime bir şey söylemeden sadece sarıldım. Hastane sanki yıkıldı altında kaldım.

 

Perihan hanımın kaleme aldığı kitapta genelde annelerin acıları işlenmiş. Tabii ki sitem etmiyorum çünkü anneler yazmış. Ben kızımın vefatıyla şunu anladım. Anadolu da bir ifade kullanılır “erkekler ağlamaz” evet ağlamaz, ama neden ağlamaz hiç soran olmamış.  Bir tarafta kızım vefat etmiş, diğer tarafta iki kızım ve eşim teselli bekliyor. Ben ağlarsam onları kim teselli edecek, içim kan ağlıyor. Hastane koridorunda ağladım ama içimden geldiği gibi ağlayamadım.

 

Yavrumu oradan otopsi için Cumhuriyet üniversitesine götürdüler amcası yanında gitti biz eve geldik. Duyan tüm dostlarımız eve gelmişler. Ben sabırlı bir şekilde ağlamadan içimde yangınlar varken dışarı hiç belli etmeden beklemeye başladık. Bu arada il dışında olan tanıdıklara haberler veriliyor. (Halaları, amcası, dayısı ve birde askerdeki abisi) Abisine ne diyecektik nasıl söyleyecektik. Oğlum Mersin’de askerdi, kız kardeşimde Mersin/Tarsus’ta oturuyordu. Enişteye ve kardeşime söylemişler, akşam mesai bitmişti, komutanlarıyla görüşün gerçeği söyleyin ama Mesut’a deden vefat etti diye alın gelin demişler. Kardeşimi aradığımda Mesut’un yanında olduklarını izin işlerini yaptırdıklarını söyledi. Derken gece ben halsizlikten bir ara uyumuşum sabah 5 gibi oğlum ve kardeşim gelmiş, aynı apartmanda babam ve iki kardeşim oturuyor. Mesut bakıyor herkes bizim evde oysa babamın evde olmamız gerekiyordu. O arada annesi ağlarken Melikem Melikem diyince oğlum, fark ediyor dizlerine vurmaya başlıyor. İyi ki ben o saatte uyumuşum.

 

Ertesi gün Regaip Kandili öncesi (28.07.2008) ikindi namazını müteakiben yavrumu kendi ellerimle mezarına yerleştirdim. Cenazesine tüm sevdikleri geldi. Gümüşhane’den, Mersin’den halaları, Aydın’dan amcası, İzmir’den dayısı eşleriyle ve çocuklarıyla askerden abisi ve tüm sevdikleri. Siyasi parti yöneticileri, sivil toplum örgütleri, Belediye başkanı vs. bir şehit cenazesini andırır kalabalık cenazesini kıldı. (Zaten suda boğulanların ve çocukların şehit mertebesinde olduğu, şehit sayıldığı Allah tarafından müjdelenmiştir.)

 

Yavrumun cenazesi yıkanırken yanına gittim bir gün önce mosmor olan bebeğim bir melek gibi olmuştu bembeyaz otopside her tarafı açıldığı halde. Gözleri çok hafif açıktı sanki canlı gibi gülerek bakıyordu. Çok mutlu olduğu her halinden belliydi.

 

Ben diğer dört çocuğumda yaşayamadığım çocuk sevgisini kızım Melike’de yaşadım. Melikem kendini nasıl sevdireceğini çok iyi biliyordu, kısada olsa evlat sevgisini onda yaşadım. Kızımız o kadar hareketli o kadar sevimliydi ki bir dakika yerinde duramazdı. Bazen enişteleri, komşular, bizler para teklif ederdik iki dakika akıllı otur diye, tamam derdi, iki dakika oturamazdı. (Parayı, külahlı dondurmayı ve tavşanı çok severdi)

 

Mahallemizin maskotuydu tüm komşularımız arkadaşları çok severdi. Öyle ki mahallemizde komşularla o kadar samimiydi ki onlara hiç ağabey abla demezdi. Onların hoşuna gittiği için isimlerinin önüne bey, hanım eklerdi. Karşı apartmanda oturan komşularımıza bazen balkona çıkar Süleyman bey, Yıldız hanım, Şükrü bey, Fatma hanım diye bağırır balkona sesler onlarla karşıdan karşıya sohbet ederdi.

 

Bizlere de bana babişko, babiş, annesine annişko, abisine abicik, abişko, Hilal ablasına Hiloccu, Habibe ablasına Habicci derdi. Halen işten öğle yemeğe  geldiğimde parkta beni görünce babişko babiş diye bağırarak koşup kucağıma atlayışını unutamıyorum onu çok özlüyorum.

Kızım gerçekten çok paylaşımcıydı, eline azda olsa bir para geçse onu tek başına harcamaz arkadaşlarıyla harcar herkese bir şeyler alırdı. Hiç unutmam geçen yıl benden karne başarısı için 10 YTL istedi bende o anda 5 YTL vermiştim. Ertesi gün eve geldim baba paranın hepsini harcadım dedi. Bende ne aldın dediğimde abur cubur aldım parktaki arkadaşlarımla yedik dedi.

 

Okulunda çok sevilen ve çok çalışkan biriydi. Bir arkadaşıyla küsse gelir bize söyler ve para isterdi. Onların arkadaşlıklarını kazanmak için bir şeyler alıp onunla paylaşmak isterdi.

 

Tabi bütün bunlar yaşandı ama eşim üç gün hiç susmadan uyumadan ağladı, halen ağlamaya devam ediyor. Sabahları ben ve büyük kızım işe gidiyoruz. Habibe okula dershaneye gidiyor eşim evde yalnız kalıyor neler yapıyor pek bilemiyorum. Ama her akşam bir hatırası canlanıyor ağlamaya başlıyor. Her gece tattığında ağlamaya başlıyor. Ben yine susmak zorunda kalıyorum ve eşimi teselli etmeye çalışıyorum. Erkek olmak bu olsa gerek.

 

Melikemi anlatmak için sayfalar yetmez biliyorum. O nedenle son zamanlarda bize bıraktığı birkaç hatırasından bahsetmek istiyorum.

 

-En son doğum gününe (24.04.2008) kendi kafasına göre bir program yapıyor evimize 400-500 metre mesafede olan Aksu Parkına tüm arkadaşlarını ve tüm yakın akrabaları tek tek davet ediyor. Doğum günümü aksu parkında yapacağız diyor. Bir noktada Bizleri buna mecbur etti ve doğum gününü bu parkta kutladık. Benden uzun süredir bisiklet istiyordu. Doğum gününe hep bayanlar (arkadaşları anneleriyle, akrabalar, komşular) katıldığı için ben sadece hediyesini vermek üzere gittim. Bir gün önce bisikleti almıştım. İşyerinden iş arkadaşımla çıktık bisikleti arkadaşa verdim ben elim boş gittim. Yine beni görünce babişkooooo diye bağırarak kucağıma hopladı. Hani hediyem dedi ve arkadaşı hiç tanımadığı halde elinde bisikletle gelirken görünce babişko tahmin etmiştim bisikletimi almışsın diye arkadaşın elindeki bisikleti hemen aldı. Aldı ama o bisiklete 10-15 gün bindi sadece evimiz 5. katta asansör yok. Buna rağmen annesi her gün günde 2-3 defa o bisikleti aşağı indirir çıkarırdı. Daha sonra binmemeye başladı neden binmediğini sorduğumda canım istemiyor dedi. Bende eşime o zaman çatıya çıkarın merdivenlerde çalınabilir dedim. Bir daha da bisikletini istemedi. Vefatından sonra bizde, babası ve bir kardeşi Sivas’ta barajda boğulan bir çocuğa hediye ettik.

 

-Bir giydiği elbiseyi ikinci gün giymezdi, bir gittiği yere aynı elbiseyle ikinci kez gitmezdi.

 

-Bazen gelir bana sarılır ve yüzlerimi öper, annesine, anne kıskanma kocanı elinden aldım o benim aşkım diyerek şakalar yapardı.

 

-Ben il dışına başka şehirlere gittiğimde telefon açardım. Fıstığım sana ne getireyim, ne istiyorsun dediğimde benden tek bir şey isterdi külahlı dondurma. Ama hiçbir dönüşümde külahlı dondurma getiremedim. Çünkü genelde sabah yedi gibi Sivas’ta oluyorduk her taraf kapalı oluyordu. Bu nedenle her gittiğim yerden bir kıyafet, oyuncak getiriyordum. Ablaları bazen şaka da olsa kıskançlıklarını dile getirirlerdi ne şanslı kız diye.

 

-Canı yavrum resim çekinmeyi çok severdi. Bazen süslenir fotoğraf makinesini alır kendi resmini çekerdi. Her fotoğraf çekilişince bir manken gibi pozlar verirdi.

 

-Hilal ablası özellikle özel günlerde kızımızın saçlarını çok güzel yapar, her gün değişik şekilde fön çeker, örer birde üzerine makyaj yaptırırdı görenler hayran kalırdı.

 

-Vefatından 2 gün önce akşam balkonda oynarken bir yıldız kaymış birde koşarak geldi babiş babiş yıldız kaydı, dilek tuttum dedi. Ne tuttun Fıstık (ben hep fıstığım diye severdim.)dedim. Senin bankalara borcunun bitmesini tuttum dedi. Oysa ben onun yanında hiçbir zaman bankaya olan borcumdan bahsetmemiştim. Aynı dileği birkaç gün önce yine yıldız kaydığında da tutmuş Habibe ablasına söylemiş.

-Son zamanlarda bana hep sitem ederdi baba sen neden beni kızım diye sevmiyorsun hep fıstığım diyorsun diye, kızım dememi isterdi. Bende alışmamışım çok zorda olsa ara sıra kızım derdim.

 

-Vefat etmeden bir gün önce akşam annesi abları ve Hilal ablasının (nişanlı) kaynanası görümceleri Sivas’ta bulunan Lunaparka gideceklerdi. Lunaparka gitmiyorlar, Aksu parkına gidiyorlar Melike’de ısrarla lunaparka gitmek istiyor. Bundan dolayı çok yaramazlık yapıyor. Annesini ablalarını çok kızdırmış eve geldiklerinde bana da söylediler bende biraz kızdım. Bir daha bunu hiçbir yere götürmeyin dedim. Ertesi gün sabah (vefat ettiği gün) annesine; “Anneciğim ben sabaha kadar düşündüm taşındım ve bir karar verdim diyor” annesi ne kararı diye sorduğunda “akşamki yaptığım yaramazlıkları bir daha yapmayacağım. Seni üzmeyeceğim.” Diyor ve özür diliyor.

 

-Vefat ettiği gün sabah annesiyle balkonda otururken eline bir cm lik kurdelelerden alıyor, anne ben parktaki arkadaşlarıma çiçek yapacağım diyor. Eline bir yorgan iğnesi alıyor, yorgan ipliğiyle o kurdelelerden çiçekler yapıyor şu şuna şu buna tüm arkadaşlarına yapıyor.

 

Almanya’da bulunan amcamın kızı Melike’yi vefatından sonra rüyasında görüyor. Oysa Melike’yi fazlada tanımaz. Rüyasında Melikemiz bugün bir su içtim bir su içtim o kadar tatlıydı ki doyamadım diyor. Aksine boğulduğu havuzun suyu çok kükürtlü ve çok sıcak.

 

Yazımın başlarında da belirttiğim gibi kızım için doyasıya ağlayamadım, ailemin çocuklarımın yanında hep içime attım. Sadece yalnız kaldığım zamanlarda kimselere duyurmadan ağlayabiliyorum. Erkeklerde ağlıyor ama bunu kimseler görmüyor. Ailemizin hepsi pazar günleri bir arada olduğumuzdan, her pazar kızımın mezarına ziyarete gideriz. Herkes ağlar ben onları ikna ederim. Ama kimseler bilmez benim diğer günlerde gidip kızımın başucunda ağladığımı. İçim öyle yanıyor ki bunu anlatamam. Kızımı çok ama çok seviyordum, ölene kadarda acısı içimden çıkmayacak biliyorum. Ama elimizden gelen bir şey yok Allah’tan sabır dilemekten ve kızıma dua etmekten başka.

 

Melikemin vefatından bir hafta kadar sonra onu rüyamda gördüm öldüğünü biliyorum ama sağ sanki veda etmeye gelmiş gibi, sarılıyorum bağıra bağıra ağlıyorum ve işyerinde bir arkadaşıma veriyorum ben el sallayarak gidiyorum. Uykumda titremişim eşim farkına varmış bu arada bende ağlayarak uyandım ama eşim bilmesin diye uyuyormuş gibi yaptım. O rüyamdaki ağlamayı çok özledim. Allah’a  aynı rüyayı tekrar göreyim diye dua ediyorum.

 

Melikemizin vefatından üç gün sonra abisi izni bittiği için askere gidecekti. Eşimi ve geride kalan üç çocuğumu alarak misafirlerden ayrı bir odaya geçtik. Onlara aile reisi olarak kısa bir konuşma yaptım. Özellikle eşim ve kızlarıma, çünkü çermiğe gitmemizi onlar istemişti ve kızımız onların yanında boğulmuştu. Kendilerini sorumlu tutabilirlerdi. Bundan dolayı konuşmamda bunun Allah’ın bir takdiri olduğunu, her canlının ölümü tadacağını, bundan dolayı hiç kimse kendisini veya bir başkasını kesinlikle suçlamasın dedim. Buna da her zaman şükredelim beterin beteri var diye örnekler verdim. Ailece bu konuda mutabık kaldık.

Biz bu olayları yaşadıktan sonra olayın olduğu gün eşim kızımla ambulansla giderken, kızlarım henüz havuzda elbiselerini giyerken bir kişi aynen şöyle diyor. “Ben çocuğu gördüm deniz yatağının altına doğru girdi yatağın diğer tarafından biri çıkınca onu sandım umursamadım diyor.” (o anda havuzda yasak olmasına rağmen deniz yatağıyla yüzen bir gösteriş budalasının yatağının altında kalıyor. Havuzun derinliği 132 cm kızımızın boyu 120 cm ayakta dursa görünecek durumda, anladığımız kadarıyla yatağın altında çırpınışlarını gören olmuyor. İşin daha garibi o yatakta yüzen kadın bir çocuğun ölümüne sebebiyet verdiğini bilmiyor. Evet takdir Allah’ın buna inancımız sonsuz, ama tedbiri de bizler almak zorundayız. O yatak olmasa da kızımız son nefesini orada verecekti sebepsiz ölüm olmaz.) Küçücük bir havuz, hafta sonları özellikle çok kalabalık olan böyle bir yerde deniz yatağıyla yüzen kişiye gösteriş budalası denir ancak.

 

Her şeye rağmen Allah’ıma şükürler olsun ki bize Melike gibi bir meleği emanet ederek kısa sürede olsa bize evlat sevgisini yaşattı. 44 yaşımdayım ama Melikemle geçen 7 yıl 9 ay benim 44 yılıma bedel olmuştur. Hamdolsun ki isyankâr olmadık. İnancımız gereği sabır etmesini de biliyoruz. Aklımızdan hiç çıkmasa da Allah’a hep şükrediyoruz. İyi ki bu inanca sahip insanlar olarak doğmuş bu günlere gelmişiz. Allah’a ve kıyamet gününe inancımız olmasa bu acıya nasıl dayanılır bilemiyorum.

 

Bu vesile sevdiklerini ve özellikle çocuklarını kaybeden anne, baba ve kardeşlere sabır diliyorum. Bütün geçmişlerimize rahmet dileyerek çocuklarımızın bize şefaatçi olmasını Cenabı Hak’tan niyaz ediyorum.

                                    

 

                                                                                                            

                                                                                                                                                                                 

                                                                        

                                                                         

 

                                                                                                            

                                     ŞEHİT KİMDİR KİMLER ŞEHİT SAYILIR

 

                            ALLAH yolunda canını feda eden bir Müslümana şehit denir.
       

 

Şehitlik, İslâm'da en büyük mertebedir. Şehitlerin ALLAH katında kadir ve kıymetleri pek yücedir. Âhirette en büyük rütbenin Peygamberlikten sonra şehitlik olduğu belirtilmiştir. Bunun içindir ki, şehitlerin üzerlerinde bulunan kul hakkından başka bütün günah ve kusurları ALLAH tarafından affedilmektedir. Âyet-i Kerîme'de şehitlerle ilgili şöyle buyrulur: "Sakın ALLAH yolunda öldürülenleri ölüler sanma! Doğrusu onlar Rableri katında diridirler ve Cennet meyvelerinden rızıklandırılırlar. Onlar ALLAH'ın kendilerine verdiği ihsandan (şehitlik rütbesinden) dolayı neşeli haldedirler." (Âl-i İmrân, 169-170). "ALLAH yolunda öldürülmüş olanlar için ölüler demeyiniz. Belki onlar diridirler. Fakat siz anlamazsınız." (el-Bakara, 154). Hadîs-i şerîflerde ise şöyle buyrulur: "Cennete giren hiçbir kimse, dünyadaki her şey'in kendisinin olması karşılığında dünyaya dönmek istemez. Yalnız şehit olan, kavuştuğu şehitlik rütbe ve nimetlerinden dolayı dünyaya dönüp 10 kere daha öldürülmeyi temenni eder..." Dünya itibariyle şehit sayılmayan, yani, yıkanıp kefenlenmiş olarak gömülen, fakat âhirette şehit muamelesi gören kimselere şehîd-i uhrevî denir. Şehîd-i kâmil olmanın şartlarından birini kaybeden kimseler, bu kısma girerler.
Bundan başka şu kimseler de âhiret şehîdi sayılır:
* Suda boğulanlar.
* Ateşte yananlar.
* Enkaz altında kalanlar.
* Veba gibi bulaşıcı bir hastalıktan ölenler.
* Sıtma gibi ateşli hastalıktan ölenler.
* İlim yolunda ölenler.
* Ciğer hastalıklarından ölenler.
* Doğum sırasında veya lohusa iken ölen kadınlar.
* Baş ağrısından ölenler.
* Karın ağrısından ölenler.
* Ailesinin nafakasını helâlinden kazanmak için çalışırken iş kazasından ölenler.
* Cuma gecesi ölenler.
* Gurbet ilde vefat edenler.
* Akrep, yılan sokması gibi sebeblerle vefat edenler...
"Kıyâmet gününde 3 sınıf şefaat edecek: Peygamberler, sonra âlimler, sonra şehidler..." (Tâc)
selam ve dua ile inşaAllah...

 

                                                                                                                                                     

                                                                                                       

                                                                                                                        

 

 

Elinde rahmetin solmaz gülleriyle.

Lâm-elif de  yazılıdır  o sırlar;

İlk ne ise sona da o yazılır.

Kardelen muştuları rahmetin habercisi

 

Meleklerin şahitliğinde göçer sabiler,

Elinde rahmetin solmaz gülleriyle.

Lâm-elif de  yazılıdır  o sırlar;

İlk ne ise sona da o yazılır.

Kardelen muştuları rahmetin habercisi

Elest-ü bezminde Mevlamın izniyle.

 

Gizemlidir  ölüm sebebe nokta olunca

İnnâ lillîhi ve innâ ileyhi raciûn

Zaman insana ömürden libas

Elbisesi kefendir sonrası  kün fe yekûn

Manayı yükleyen Rabbül Alemine hamdolsun.

 

                            

                       İsmail BOYRAZ

                            Mesai Arkadaşım