"GİTTİN YA HANİ SEN ANSIZIN, HALA DURAKSIZ İÇİM KANIYOR" 

 

"Siz hiç kafesi açılan bir kuşun,
Ağladığını gördünüz mü?
Ölüm işte o kafesin açılışıdır. "

"

ECREN'İN RÜYASI

           " Rüyalar kader mektuplarıdır "

          Çocuk, saflığın, temizliğin, masumluğun görüntüsüdür. Cennette öyle  her şeyi ile saf, temiz, arınmış bir yer. Cennet ve çocuk, bu yüzden birbirine en münasip ve en çok yakışan iki kelimedir. Çocuğu ve cenneti birbirinden ayrı düşünemezsiniz. Hz. Peygamber  "Çocuk kokusu, cennet kokularındandır." demiştir.

          Alanya'da yaşayan sevgili dostlarımız Yücel bey ve Vildan hanımın yedi yaşındaki kızları güzel Ecren'in gördüğü rüyayı, cennet çocuklarının annelerine teselli ve ümit olması dileğiyle paylaşmak istiyorum. Ecren yedi yaşında olmasına rağmen çok farklı bir çocuk, her ezan okunuşunda radyo, televizyon ne açık ise kapatıp o küçücük ellerini Rabbine açıp çok güzel ezan duaları yapan, yalandan ve riyadan çok korkan son derece saygılı bir çocuk.  Bu kadar özel bir çocuğun gördüğü rüyanın bu kitabın yazılma aşamasında görülmesi ise ayrı bir hikmet olsa gerek. Hani bazı insanlar der ya kim gitmişte gelmiş, sanki Rabbim o sabi yavruya bir miraç örneği yaşatmış. Sanki bu güzel rüyayı Ecren'in çocuk saflığı ve temizliği ile anlattığı gibi sizlere aktarıyorum:

         Rüyamda ben öldüm fakat hemen gökyüzüne çıktım, beni yıkadılar, kefenlediler, mezara koydular. Herkes ağlıyordu fakat ben o ağlayanlara kendi kendime niye bana ağlıyorlar ki; ben yaşarken yapamadıklarımı şimdi yapabiliyorum diyordum. Daha sonra beni cennete götürdüler, orası o kadar güzel bir yerdi ki çok güzel çiçekler, ağaçlar, güzel evler vardı fakat, dünyadaki gibi değildi, hepsi çok farklıydı. Bir sürü çocuklar, ağabeyler ablalar vardı, hepsi çok mutlu görünüyordu.

          Canım ne isterse düşünüyordum bir bakıyordum ki, o düşündüğüm şey elimde oluyordu. Annemi, babamı, ağabeyimi özledim onları görmek istiyorum deyince hadi git dediler, geldim baktım annem mezarımın başında ağlıyordu, neden ağlıyorsa annem, ben çok mutluyum diyordum daha sonra Avusturya'da okuyan Baha ağabeyimi görmek istedim, bir baktım ki ağabeyim odasındaydım, ders çalışıyordu dersimi bitirip Ecren'in mezarına ziyarete gideyim diyordu. Sonra Derda abimi de alıp mezarımın başına gittiler. Sonra ben, dünyada hemen sıkıldım tekrar cennete gittim, orada Allah'ı ve Peygamber efendimizi gördüm. Peygamber efendimizin yüzü, birde gıdısı çok güzeldi. Senin oğlun Murat ağabey Allah'ın ve Peygamberin yanında sürekli gülüyordu. Resimlerini gördüğüm ağabeyin aynısıydı.

          Evet acaba yedi yaşındaki bir çocuğun Kuran-ı Kerimde anlatılan güzel müjdeleri uydurdu diyebilir miyiz? Daha sonra annesi Vildan hamın şunları söyledi: Ecren'in çok sevdiği bizleri bile günlerce gözü görmedi, sanki bir an önce beni götürsünler diye bekleyiş içine girdi, demişti. Ecren bu dünyada bir çocuğun sahip olmak isteyebileceği her şeyin çok fazlasına sahip bir çocuk, odası oyuncak, dolabı en güzel giysiler ve ayakkabılar ile dolu... Kim bilir ne güzellikler gördü ki, bir dediği iki olmayan bir çocuk orada olmak istesin?

Çocuk cennet çiçeği
  Çocuk, cennet kokusu
   Çocuk, cennet meyvesi
     Çocuk, cennet neşesidir".

                                                  

                                                                                                     

CENNET NASIL BİR YERDİR

          Yavrumu kaybettiğim ilk günlerde her gelen, "O cennette, yemyeşil cennet bağlarında." dediklerinde, hep kafamda cenneti  yemyeşil dağlar ve ağaçlar olarak düşünüyordum. İçimden, ne yiyor, nerde yatıyor, ne giyiyor diyordum. Beni benden daha iyi bilen Rabbim, bana bir gece rüyamda yavrumun nerede olduğunu gösterdi. İçerisi dışarından gözüken büyük bir köşkün içinde mutlu bir şekilde dolaşırken gördüm. O anda evimde namaz kılan gençler vardı. Onlar bana benim evimin orası olduğunu söylediler.

          Sabrımızın karşılığı Rabbimin vaat ettiği hamt köşkü olmalıydı. Ertesi gün Kuran-ı kerim'in tefsirlerinden cenneti bulup okuduğumda sevinç gözyaşları dökmüştüm. Aslında cenneti tam olarak bilmemiz mümkün olmadığı gibi; bildiklerimizi anlatarak bitirmekte mümkün değildir. Nasıl ki dünyaya gelmeden, annesinin karnında dokuz ay bekleyen bir çocuk, orada iken bu dünyayı anlayamaz. Aynı şekilde, Cennete giderek o güzellikleri görmeden, dünyada onları anlamamız mümkün değildir. Çünkü dünya da ahrete göre bir anne karnı gibidir. Annemizden doğarak bu dünyaya geldiğimiz gibi, ölünce konduğumuz toprak ananın karnından da, zamanı gelince ahrete doğacağız.

         Cenneti, Cennet kadar güzel anlatan Kuran ayetlerinden birkaçı şöyledir:
Kuran'a varis olan o müminler. Cennetlerine giderler. Orda altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Elbiseleri de ipektendir. "Üzüntü ve korkumuzu gideren Allah'a hamt olsun. Şüphesiz ki, Rabbimiz çok bağışlayıcı ve kullarının mükafatını fazlasıyla vericidir. O Rabbimiz ki, ebedi olarak kalınacak bu yurda bizi lütfuyla yerleştirdi. Burada bize ne bir yorgunluk dokunur, ne de usanç gelir derler. Onlar, dikensiz meyve ağaçları altındadırlar. Salkım salkım muzlarla dolu ağaçlar altındadırlar. Daimi gölgededirler. Çağlayıp duran su başlarındadırlar. Ardı arkası kesilmeyen ve kendilerinden esirgenmeyen bol meyveler arasındadırlar. Yükseltilmiş döşekler üzerindedirler. Cennette süt denizi, su denizi, bal denizi ve şarap denizi vardır. Irmaklara ayrılırlar; temiz su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları, süzme bal ırmakları. O ırmaklar ki kıyıları inci, kubbeleri inci, kokuları da katıksız misktir. Uğraşıp çabalamadan canınızın çektiği her yiyeceğe anında hiç beklemeden ulaşırsınız. Cennette hiçbir ağaç yoktur ki gövdesi, altından olmasın, ağaçlarının çoğu Tuba'dır. Kökü Sidre'de, dal ve yaprakları ise bütün cennet köşklerinin içine yayılmıştır. Tıpkı güneşin dünyada bütün evlere girmesi gibi. Tuba ağacının dalları her çeşit meyveyle doludur. Aklınıza gelen her meyve ve daha fazlası bu ağaçtadır. Renkleri ve şekilleri dünyadakilere benzese bile tatları yüzlerce defa daha tatlı ve lezzetlidir. Cennetlikler için gümüş kaseler, billur kaplar, altın kadeh ve tepsiler dolaştırılır. Cennetlikler def-i hacette bulunmazlar, yiyecekler misk gibi terlemeyle dışarı çıkar.

          Cennet köşkleri, camdan, içi dışından, dışı içinden görünürmüş. Köşkün terasında yüzme havuzu, içinde geniş salonlar, süslü odalar, kuş tüyünden yapılmış yataklar... Büyük bir bahçe içinde çiçeklerin açtığı, kuşların uçtuğu, canların çektiği her meyvenin bulunduğu meyve ağaçları... İçinde çocukların mutluluğu için hazırlanmış çeşit çeşit oyuncaklar... Cennette 4 çeşit nehir vardır: su, süt, saf bal, Kevser şarabı akan nehirler varmış.

    Bu nehirleri, benim kızım Ezgi birkaç yıl önce rüyasında görmüş. Murat abisi, çok büyük bir ağacın altında hamağa yatmış, yattığı yer yemyeşil ve dereden çikolata ve süt akıyormuş. Bizim olduğumuz taraf yıkık dökük yerler, toprakmış. Fakat onun olduğu yer yemyeşil ve rengarenk çiçekler ile bezeliymiş.

          Böyle bir rüyayı da Ceylan isimli, hastanede tanıştığım lösemili bir çocuk anlatmıştı. Çok uzun yıllar tedavi gören bu yavrucak iyice ağırlaşmış ve beni görmek istemiş. Akşam annesi telefon etmiş, Ceylan bana, o hasta halinde bile uzun bir sipariş listesi  vermiş , en kalınından bir de boyama kitabı  istemişti. Ceylancık hep çok  şeyi olmasını isteyen bir çocuktu. Ailesi de yoksul insanlardı. Onun isteklerini yerine getiremiyorlardı.. Ben biliyorum ki, Rabbim ona kıyamadı, her arzusunun yerine gelmesi için onu yanına almıştır. Ertesi gün, istediklerini alıp ziyarete gittiğimde beni görünce gülümsemeye başladı. "Perihan Anne ben dün gece bir rüya gördüm, çok güzel camdan yapılmış bir evimiz varmış. Beni elimden tutup bir odaya götürdüler. Burası senin odan Ceylan dediler. İçinde bir sürü oyuncak vardı. Çok güzel bir odaydı. Keşke öyle bir odam olsa, bizim evimiz çok kötü tavandan içeriye topraklar dökülüyor. Senin aldığın bebekleri de dizerdim. Bahçesi de çok güzeldi. İçinde bisikletle gezdim. Anneme ve sana çiçek topladım. Bizim evimiz çok kötü, içeri hep topraklar dökülüyor. Ben rüyamdaki odamı çok sevdim.