HAYAT
Hayat iki nokta arasında bir çizgi.
Silip de baştan çizemediğimiz,
Titrek, kesiksiz kısacık bir çizgi,
Devran içinde
Anlık bir göz kırpması gibi.
Bir komşuluk yol ya da
Bir atımlık mesafe gibi...
 

 

 


Alirıza BİROL
 

      18 Kasım 2004 bir kez daha ateş düşmüştü deli gönlüme gece saat 02:30’da kardeşimin ölüm haberini almıştım, bu ölüm haberi ve şekli Rabbimin ne büyük olduğunu bana bir kez daha göstermişti. Çünkü kardeşime kanser teşhisi konmuş onun bundan sonra yaşayacağı acılı ve sıkıntılı sürece nasıl katlanacağını düşünüp acı çekiyordum, kendiside aynı şeyleri hissediyor ve söylüyordu. Çok temiz kalpli olan kardeşimin o acılarını çekmesini istememişti Rabbim, elim bir olay sonunda acı çekmeden yaşamını yitirdi. Kardeşim bir ay önce beni arayıp tahlil sonuçlarının iyi olmadığını söylediğinde kelimeler boğazıma dizilmiş tek bir kelime konuşamamıştım, benim ağladığımı anlayınca üzülme bacım ben Murat’ımın sayesinde ölümden korkmuyorum, ölüm yokluk, hiçlik değil. Murat’ımın vesile olduğu kitaplar bana ölümün kötü birşey olmadığını öğretti. Göçmen Kuşlar’ı ömrünün sonuna kadar çıkart ve sen ilgilen bir dahaki baskıya beni de yaz demişti. Hem Murat’ımı ve eniştemi de çok özledim onlara kavuşurum inşallah demişti.

     Yürek ağlar gözden önce

     Yavrumu çok severdin yavrumda seni, yedi yıldır yüzüme her bakışındaki ifadeyi ben iyi anlıyordum, gözlerinle bana “keşke yükünün birazını ben alabilsem de yükün hafiflese” derdin. Erkekler ağlamaz dediklerinden olsa gerek sen benim yanımda yüreğinle evinde ise gözlerinle ağlardın. Teyzeleri ve dayıları yavruma hiç kıyamazlardı.

     Canım kardeşim küçüklüğünden beri çok farklıydı yetimin, ezilenin farkında olur o küçücük cismi ile kol, kanat germeye çalışırdı. Yıllar geçtikçe o çelimsiz çocuk büyüdü serpildi ama yüreği hep inceldi nerede bir garip, evsiz, yetim, hasta varsa onların yanında olmak için çırpınıp dururdu. Elindeki tüm imkanlarını para, mal, mülk biriktirmeye değil yürek biriktirmeye kullanırdı.

    Dünyanın en yoksul insanı, paradan başka hiç bir şeyi olmayandır

     Hayattaki tek amaçları ev, para, altın biriktirmek olanlar, sofralarına bir tabak ilave etmekten korkup kapıdan giren olduğunda ilk yaptıkları sofrayı ortadan kaldırmak olanlar helal, haram gözetmeden mal yığanlar senin ölümünün görünen yüzünü araştırmaya gelenler, o hikmetleri ve incelikleri göremezler. Ben inanıyorum ve biliyorum ki senin götürdüklerin geride bıraktıklarından çok fazla. Buradan gönderdiğin pideleri, salataları, yaptığın güzel yemekler çocukların gönlünü almak için yaptıkların inşallah karşına gelmiştir.

     Yalnız yiyen felaket gününde de yalnızdır

      Birgün cimri çarşıda dolaşırken karşısına bir dilenci çıkmış ısrarla yoğurt ve ekmek parası istemiş cimri ne yaptı ise dilenciden kurtulamamış, son çare olarak bir çanak yoğurt parasını atmış önüne ekmek parasını da başkasından al demiş. O gece rüyasında ölmüş cennete gitmiş, bir süre sonra acıkmış meleklere acıktığını söyleyince melekler bir çanak yoğurt koymuşlar önüne ekmek yok mu? demiş hayır yok sen ekmek göndermedin ki, demişler. Bu nasıl cennet hani burada etler, sütler, çeşit çeşit yemekler olacaktı deyince; sen onları göndermedin ki olsun. Ya.. demek ne gönderirsek onu mu bulacağız? deyince, evet demişler ne gönderirsen onu bulacaksın.

      Canım kardeşim demiştin ki “İnşallah Murat’ım bana oralarda sahip çıkar yoksa halim duman” demiştin. Sevgili dayısı yaşarken ve sonrasında senin neler yaptığını o bizden çok daha iyi biliyor ve görüyor, gözlerden akan yaşları ve gözleri yaşarmayanları o benden daha iyi gördü. Günlerce yanımızda maddi ve manevi destekleriniz nasıl unutulur, inşallah eşim ve bende senin yaptıklarını şimdi çocukların ve eşin için yapmaya çalışıyoruz. Kardeşimi vefatında üç gün önce tahliller için yattığı hastaneye ziyarete gittiğimizde kafeteryada Kastamonu’dan gelip aynı hastanede yatan dostlarımız, canım kardeşlerimiz Süheyla hanım ve eşi Ekrem bey ile saatlerce sohbet etmiş, daha sonra kardeşimde sabah yeniden gelmek üzere bizimle çıkıp evine gitmişti, çünkü ayağındaki terliğini tabak, bardağını taşradan gelen gariban yaşlı bir amcaya vermiş yemeğini ve yatağını da yanında olan oğluna vermiş bizim götürdüklerimizi de onlara bırakmıştı.

Malk sahibi mülk sahibi
Nerde bunun ilk sahibi
Malda yalan, mülkte yalan
Al biraz da sen oyalan

     Vefatından sonra kardeşimi bir çok kişi ve ben çocukların arasında gördük. Çocukları çok sever ve onları gönüllendirirdi. Ümit ediyorum ki o çocukların yanında ve onların makamındadır. Yavrumun dışında onu tanıyan başka çocuklar da var, o cennet bahçelerinde, hastanedeki çocuklar için bana para verir, kan lazım olduğunda dairedeki ve çevresindeki tüm arkadaşlarını seferber eder arabası ile onları kan vermeye götürürdü. Meyve suları ve diğer yiyecekleri alır onlara gönderirdi. Aşevi açılmadan önce kasalar dolusu pideleri yaptırır bolca içecek alır, koca bir leğen salatayı elleri ile saatlerce uğraşır yapardı. Evlerinin altında bulunan boş mekanı tüm siteyi karşısına alarak mescite dönüştürdü, şimdi her cuma günü o mekandan özel dualar gidiyor.

     Öldüğünde arkanda doldurulamayan kocaman boşlukların kalması. Bu da anı yaşarken sağlanıyor ancak. Güzel insanlar güzellikleri ile anılıyor, bu kubbede hoş bir seda bırakabilmeyi Rabbim hepimize nasip eder inşallah. Ruhun şaad olsun, mekanın cennet olsun yavruma iyi bak dayısı demiyorum, çok iyi bakacağını biliyorum. Canım kardeşim sizler için güzel işler yaptığımda mutlaka rüyamda görüyorum.
 

     Semerkand’ta yaşayan bir sucu vardı. Cuma günleri kazancının bir kısmını birkaç yıl önce ölen ana-babasının ruhlarına hediye olsun diye sadaka dağıtırdı. Nasıl olduysa o cuma günü para kazanamadı. Üzüntüden kıvranırken bir arkadaşının tavsiyesine uyarak alim bir zata gidip derdini anlattı. “Ben ne yapayım?” diye sordu. Alim zat:
 - “Evladım şimdi kavun karpuz mevsimi. Sokağa atılan kabukları toplayıp hayvanlara ver.” dedi. Sucu alimin dediklerini yaptı. O gece rüyasında anne-babasını gördü. Onlar: her Cuma bizleri sadakalarınla memnun ediyor, sayende Rabbimizin ikramlarına nail oluyorduk. Çoktandır da canımız kavun karpuz çekiyordu. Bu cuma bize cennet kavunu ile karpuzu ikram edildi. Sen hayvanlara kabuk verdin, Allah Zülcelal de cennet meyveleri sundu bize” dediler.



                                                       

 
BEYAZDIR TÜM AYRILIKLAR  
 
Ben acıyla dolu
Ölümün karşısında dondum
Ölen öldü sen yaşa diyenlere
Ne desemki başsağlığı dileyenlere
Buz topu dilim ne diyeyim 
Kimse anlamaz beni
Ruhum gitti benimde
Ruhsuzum, ruhsuz işte
Sadece duyduğum serçelerin sesi
Beni konuşmadan anlıyorlar

Kanaryam, uçtu serçeler
Umut olan yeşili yiyin bitirin
Sesiniz kendinizden güçlü ötün
Oğlum sizi dinlerken yaslanmıştı
Omuzuma başını
Ben nereye yaslayım başımı
Ne istiyorum insanlardan
Herkes misafir dünyada
Bir şey istemiyorum
Beyazdır bütün ayrılıklar
                        M. UZAR

                                                                                 

KİRAZ ÇİÇEKLERİ  
 
"Yaşlanarak değil, yaşayarak kemale erilir,
Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır."

 

          Japonyada insanların büyük bir hayranlık ve mutlulukla yürüdükleri bir yol vardır. İki tarafı kirazlarla çevrili bu yolda insanlar, hem kiraz çiçeklerinin rengarenk cümbüşünü seyreder hem de eşsiz kokular içinde mest olurlar. Bu güzel yolun, çok az insanın bildiği bir de sırrı vardır. Kiraz ağaçlarının gölgelediği yol aslında bir hayat dersi vermek için açılmıştır. Yol kenarındaki kiraz ağaçlarını Japonların geleneksel savaşçıları samurayların ustalarından biri dikmiştir. Samurayların çoğu savaşmalarının sonunda genç yaşta hayata veda ederler. Bu yüzden samuray ustası, kiraz çiçeklerine benzetir kendilerini; çünkü kiraz çiçekleri diğer çiçeklerin aksine en çok güzelleştiği en olgun zamanına eriştiği anda dökülürler. Solmadan, yıpranmadan, pörsümeden hayata veda ederler. Bu açıdan kiraz çiçeklerinin kaderi samurayların kaderine benzer, Samuraylar da hayatlarının baharında hayata veda etmeyi göze almışlardır.
 
          Japonyaya kadar yorulmaya gerek bırakıyor, ama ne de kalbimize bigane kalacak kadar da yabancı bir öykü.
 
          Ömrünün tahmininden kısa olduğunu bilen hemen gelip geçtiğini fark eden her insanlar hayatında, tıpkı kiraz çiçekleri gibi daha güzel meyveler verirler. Bedenlerimiz bir kiraz çiçeği gibi en güzel zamanında düşüverse bile, dalından ruhumuzu ebedi baharlara meyve olacak güzelliğe eriştirmeliyiz.
          Japonyada yaz mevsiminde kiraz ağaçlarının süslediği ögeleri yoldan geçen insanların çok azının bildiği bir sırdır bu ve savaşçı samuray da bize çok uzaklardan bu gerçeği hatırlatıyor.
          Bu kitapta yer alan güzel insanların hepsi, tıpkı kiraz çiçekleri gibi ömürlerinin en verimli, en güzel çağlarında arkalarında onlarca sevenlerini hicran içinde bırakarak asıl vatanlarına göç edip gittiler.

 

                                                                                         

 

Hazan ile bahar sanki bir olmuş
Gönül sevdiğine bir esir olmuş
Sevgili kaybolmuş sanki sır olmuş
Gizemler içinde bizim sokaklar.